Yıl 1986. Fonda Esin Engin’in muhteşem bestesi. Ekranda eşsiz bir aşk hikayesinin çıkmazları arasına serpiştirilen, o dönemki bürokrasinin karmaşası ve idealleri arasında sıkışan genç bir köy öğretmeninin hikayesi.
Tüm Türkiye onu Çalıkuşu’nun Feride’si olarak tanıdı… Zeyniler Köyü’nün taşlı sokakları arasında, yalnızca bir karaktere değil, bir dönemin hayallerine de can verdi. Yıllar geçti, ama zarafeti, sessiz ilerleyişi ve “Gülbeşeker“ güzelliği ile hafızalardaki yerini hiç kaybetmedi.
Televizyon ekranlarından sahne ışıklarına, oradan da kalplere uzanan bu yolculukta; yaşadığı dönem ile zarif bir bağ kuran, güzelliğin ötesinde bir kadın Aydan Şener.
Geçtiğimiz günlerde gençlerle buluşmak için geldiği bir etkinlikte Bursa ‘da buluştuk.
Şimdi sizi geçmişten bugüne uzanan, sıcacık nahif bir hikâye ile baş başa bırakıyorum.
Ayşe Aktaş: Öncelikle sizinle karşılıkla sohbet ediyor olmak benim için çok değerli, vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum. Çalıkuşu’nun Feride’si bir döneme damgasını vurdu ve unutulmazlar arasındaki yerini aldı. Bu rol sizin hayatınızda nasıl bir kırılma noktası oldu? Bugün dönüp baktığınızda hâlâ içinizde yaşayan bir yönü var mı?
Aydan Şener: Çalıkuşu benim için her yönüyle çok kıymetli bir proje oldu. Her şeyden önce, Atatürk’ümüzün başucu kitabındaki bu karaktere hayat vermek benim için büyük bir onur. Feride’nin fedakarlığı, gücü ve insan sevgisi beni hâlâ derinden etkiler. Onun hayata bakışı, duruşu zaman zaman bana da ışık olur. Bugün hâlâ ilgiyle izleniyor ve seviliyor olması da hala beni çok mutlu ediyor.
Ayşe Aktaş: Reşat Nuri Güntekin’in romanlarında yer alan kadın karakterler genellikle güçlü bir duruşa sahiptir. 103 yıl önce yazılmış olan Feride karakterinin asi, özgür ve dik yürüyen ama bir o kadarda duygusal haliyle sizin kişiliğinizin benzer yönleri var mı?
Aydan Şener: Evet Feride’yi kendime çok benzetirim, çok benzer yanlarımız var. İdealist, güçlü bir karakter oluşu, duygusallığı gibi yönleriyle çok benzeşiriz. Belki de senelerdir unutulmayan bir karakter oluşunda bunun da etkisi vardır.
Ayşe Aktaş: İlk kez “Küçük Ağa “dizisinde Emine rolü ile kamera karşısına geçtiniz. İlk gününüzü hatırlıyor musunuz? O günden bugüne neler değişti?
Aydan Şener: İlk günümü tabi ki hatırlıyorum. Sete gittiğimde son derece heyecanlıydım. Kamera hakkında da bir şey bilmiyordum, sadece birkaç tane reklam filmi çekmiştim o zamana kadar. Set ortamı bana çok yabancıydı fakat bu işte çok kıymetli sinema oyuncularıyla çalışma fırsatı buldum, bu sebeple benim için çok önemli bir işti Küçük Ağa. İlk sahnem de Çetin Tekindor’la bir ev içi sahnesiydi. Çok heyecanlandığımı, yönetmenin gözünün içine baktığımı, o ne derse onu yaptığımı hatırlıyorum.
Ayşe Aktaş: Sayısız dizide ve televizyon filminde rol adınız. Gazinoların en çok ilgi gördüğü dönmelerde bile gelen teklifleri geri çevirerek sakin bir hayat seçtiniz. Sizi izleyen birçok kişi sessizce ve zarafet içinde yaptığınız işlere her zaman hayran kaldı. Bu içe dönük ama hep üreten duruşunuzu siz nasıl tanımlarsınız?
Aydan Şener: Özel hayatımla iş hayatımı devamlı dengede tutmaya çalıştım. Özel hayatım da benim için çok önemli oldu. Aileme ve sevdiklerime zaman ayırmaya her zaman özen gösterdim. Çok fazla göz önünde yaşamayı seven bir insan olmadığım için evden işe, işten eve bir hayatı tercih ettim. Yapı olarak da çok kalabalıklarda olmaktan hoşlanmadığım için de evim her zaman benim mabedim gibi olmuştur. Ama tabi ki işimi de çok seviyorum, içime sinen bir proje olduğunda da seve seve yer alıyorum. Az ama öz seçimler yapmak bana daha iyi hissettiriyor.
Ayşe Aktaş: Bugüne kadar canlandırdığınız karakterler içinde sizi içsel olarak en çok kim olmayı sevdiniz?
Aydan Şener: Tabi ki Feride’yi çok ayrı bir yere koyuyorum. Samanyolu dizisindeki Zülal’i çok severim. Bir de Tutku dizisindeki Menekşe’yi ve Mühürlü Güller ’deki Mualla’yı sayabilirim.
Ayşe Aktaş: Türk sinemasına adını altın harflerle yazdırmış pek çok değerli isim ile çalıştınız. Eminim pek çok güzel anı vardır ama aklınızda kalan en değerli an neydi?
Aydan Şener: Şu an aklıma gelen yine Çalıkuşu dizisinden bir an. Belgrad Ormanları’nda Sadri Alışık’la çekilecek bir sahnemiz için Kilyos’ta buluşulacaktı. Ben kırk beş dakika kadar gecikmiştim. Gittiğimde Sadri Alışık makyajını yapmış, kostümünü giymiş bir şekilde beni bekliyordu. Çok utandığımı, çok mahcup hissettiğimi hatırlıyorum. Bu bana önemli bir ders olmuştu. Tüm o değerli oyuncular ve yönetmenlerle çalışmak bana bir okul gibi oldu.
Ayşe Aktaş: 1981 yılında” Türkiye Güzeli “unvanını aldınız. Bu tarihten sonra, güzellik ile yetenek arasında sıkıştığınızı hissettiğiniz zamanlar oldu mu?
Aydan Şener: Hele ki güzellik yarışmasından geliyorsanız tabi ki önce fiziki özellikleriniz daha çok göze batıyor ama kendini geliştirmek, bu güzelliğin altını doldurmak çok önemli. Bu anlamda çok büyük bir sıkışma yaşamadım kendi adıma. Her zaman da oyunculuğumda ön planda olmaya çalıştım. “Ben en güzelim” gibi iddiaları hiçbir zaman dile getirmedim. Benimle ilgili “iyi bir oyuncu” denmesi her zaman çok daha önemli olmuştur.
Ayşe Aktaş: Eğitimci bir aileden geliyorsunuz. Bursa da babanızın yetiştirdiği pek çok öğrencinin kendisini sevgi ile hatırladığını biliyorum. Seçtiğiniz mesleğe bakış açıları nasıldı? Onların varlığı nasıl bir güçtü sizin için?
Aydan Şener: Son derece aydın bir anne-babanın çocuğuyum. Bu sebeple onlar ne güzellik yarışmasına katılmama ne de oyunculuk seçimime hiçbir zaman karşı çıkmadılar, tam tersi her zaman yanımda oldular ve desteklediler. En büyük destekçilerim her zaman onlar oldu bu konuda kendimi çok şanslı hissediyorum.
Ayşe Aktaş: Sanatın değiştiği, hızlandığı ve dijitalleştiği bir çağda oyunculuk adına neler değişti. Dönüşüme ayak uydurmak kısmında nasıl bir yol izlediniz?
Aydan Şener: Oyunculuk açısından tabi ki değişen bir şey olmadı. Sadece artık daha çok üretim olduğu için dizi sürelerinin uzunluğunun olumsuz etkilediğini söyleyebilirim. Sürekli bir üretim ve tüketim söz konusu olduğu için bu durum çok fazla senaryoya çalışma imkânı vermiyor. Senaryolar yeri geliyor aynı gün elimize geçiyor ve karakterleri çalışma fırsatımız olmuyor. Tabi ki bunu diziler için söylüyorum, sinema çok daha farklı bir süreç. Dijital yönden de kendimizi geliştirmek ve her türlü dijital çağa ayak uydurmak durumundayız. Sosyal medya sayesinde de kendimizi daha iyi ifade edebildiğimizi düşünüyorum.
Ayşe Aktaş: "1980’lerden bu yana sanat dünyasında bir kadın olarak var olmak, kadın oyuncuların sektördeki görünürlüğü ve gücü nasıl değişti?"
Aydan Şener: Sektörde kadın olarak ben olumsuz bir şey yaşamadım açıkçası. Son dönemde menajerlik sistemi de olduğu için zaten hiçbir şekilde oyuncular her süreçte iletişimde olmak durumunda kalmıyor. Ama çok güzel kadın hikayeleri yapıldığını görüyorum. Güçlü, kendi kararlarını alan kadın karakterler izliyoruz sinema ve dizilerde. Ancak, ne yazık ki hala kadına yönelik şiddeti ekranlarda görmek de mümkün.
Ayşe Aktaş: Bir süredir “Kibarlık Budalası” adlı oyunu sahneliyorsunuz. Ve bir televizyon kanalında “Aydan Şener ile Hafta Sonu Keyfi” adlı yeni bir programa başladınız. Biraz bunlardan da bahsedelim mi?
Aydan Şener: Oyunumuz çeşitli şehirlerde devam ediyor, turnelerimiz oluyor. Programımız Cumartesi günleri ekranlarda. Oyuncular, sanatçılar, yazarlar ve çeşitli meslek gruplarından önemli isimleri ağırlayarak keyifli sohbetler gerçekleştiriyorum. Her program dolu dolu geçiyor, izlemenizi tavsiye ederim.
Ayşe Aktaş: Çok yakında oyun Bursa’da da sahne alacak. Heyecanla bekliyorum. Programınızı da takipteyim. Başarılar diliyorum. Oyuncu olmak isteyenler için bir tavsiyeniz var mı? Sizin de sıklıkla kullandığınız hayatınızda yer etmiş bir mottonuz var mı?
Aydan Şener: Çok çalışmaları, sabırlı olmaları, azmetmeleri çok önemli çünkü bir sürü zorluklarla karşılaşacaklar. Bu zorlukların karşısında dik durabilmelerini, kendilerini yetiştirmelerini ve geliştirmelerini tavsiye ediyorum. Benim yaşam mottom “kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma” ve önyargılı olma, her anın tadını çıkararak yaşamaya çalış.
Ayşe Aktaş: Bursa’ya geldiğinizde en çok nereye gitmeyi seviyorsunuz? Sizin için nasıl bir yeri var?
Aydan Şener: Bursa’ya gittiğimde şehri dolaşmayı çok seviyorum; Yeşil’den başlayıp Altıparmak’ı, stadyumu geçip Çekirge ’ye kadar… Çünkü benim yaşadığım zamanlar Bursa o kadardı, sonrasında çok gelişti ve genişledi. Şehir turu yapmayı, anılarımı yaşamayı seviyorum çünkü her kaldırımda bir anım var.